18 Aralık 2010 Cumartesi

Tığ İşi Örtü

1976 yılının yaz
tatilinde, evdeki artan orlon ipleri değerlendirmek amacıyla ördüğüm,
hala zevkle kullandığım rengarenk bir örtü...

15 Kasım 2010 Pazartesi

Tığ işi çanta 1982 yılında örmüştüm....

Ahşap bir sapa takarak
oluşturduğum çantanın dantel kısmını önce örmüştüm. İçine de ablamın diktiği keten
astarı hem de cepli olarak monte ettikten sonra çantam kullanıma hazır hale geldi.Gerçekten
çok güzel olmuş...

4 Kasım 2010 Perşembe

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun

25 Ekim 2010 Pazartesi

aercan@bursahakimiyet.com.tr


29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 87. yıldönümünde, Cumhuriyetin bir öğretmeni olarak “Cumhuriyetimizin temel değerlerinin yaşatılıyor hatta daha da sağlamlaştırılarak gelecek kuşaklara aktarılıyor olmasından” duyduğum mutluluğu, gönül rahatlığı ile söylemek isterdim.
 “Acaba gerçekten zor günler bizi bekliyor mu?” kuşkusunu duymadan elbette.
Çoğu zaman içimde umut filizleri oluşmaya başlasa da pek uzun sürmüyor nedense.
Son günlerde “okul”larla ilgili pek iç açıcı olmayan haberler yer alıyor basında.
Anayasa profesörlerinin, hukukla yaşamını geçirmiş insanların bile uzun uzun tartıştığı, henüz netleştiremediği konularda bırakın üniversite öğrencilerini, ilköğretim öğrencilerimizin bile bu kadar bilgili ve kararlı olması ayrıca düşündürüyor beni.
Okulların siyasetin içinde bu denli olması, bilgi edinme, irfan yuvası olması gereken yerlerin böyle bir durumda kalması gerçekten hem üzücü hem düşündürücü.
Şunu anlıyorum ki okullar; ilk önce, her şeyden önce öğrencilere, onların ana babalarına yasalara uygun davranmanın bizleri demokrasiye götüren en gerçek yol olduğunu anlatmalı.
Bireysel özgürlüklerimizin yasalarla sınırlandırılmış olması aslında, bizim güvencemiz olduğu bilinci oluşturulmalı.
Yine de bunun hiçbir şey yapılamaz anlamı taşımadığını, sorunlarımıza siyasilerin mutlaka bir çözüm getireceği inancının korunması gerektiği anlatılmalı.
Siyasilerimiz de bu güvene layık olmaya çalışmalı.
Fikir, düşünce ayrılıklarının olmasının doğal olduğunu, dünyaya bakışın, yaşam tarzlarının farklı olmasının “beş parmağın beşi bir mi” sözüyle zaten toplumumuzda yerinin olduğunu; “gelin canlar bir olalım” anlayışıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin içinde “bir” olduğumuzu unutmamak gerektiğini evde ana babalar, okulda biz öğretmenler anlatmalıyız çocuklarımıza.
“Görüşlerine katılmasak da saygı duymayı” öğrenmeli, öğretmeliyiz.
Geleceğe daha güzel, daha umut dolu bakabilmeyi, kendimizi, ailemizi, ülkemizi kalkınmış, refah düzeyi gelişmiş bir hale getirmeyi amaç edinmeli çocuklarımız.
Mustafa Kemal Atatürk ve onun değerli yol arkadaşlarının bize emanet ettiği ülkemizi her şeye rağmen korumanın ve daha da ileriye taşımanın birinci görevimiz olduğunu hep anımsamamız gerektiğini anlamalı, anlatmalıyız.
100. yıla doğru giderken bu sıkıntılar bir an önce son bulsun,
“Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun,
  Olursa bir şikayet ölümden olsun”
  Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun….


         



Orjinal Kaynak: http://www.bursahakimiyet.com.tr/29-Ekim-Cumhuriyet-Bayram%c4%b1-kutlu-olsun.aspx?mid=7012#ixzz14Li0HuYA

Öğrenci niçin kopya çeker?

18 Ekim 2010 Pazartesi

aercan@bursahakimiyet.com.tr


Öğrenci niçin kopya çeker? Kopya çekme alışkanlığı, günümüzde okullarda yaşanan ve titizlikle üzerinde durup mücadele edilmesi gereken bir durumdur .
Geçen yıllardaki yazılarımda, okulda başarılı olmanın “sırrı” olarak derslere yönelik bilgilerin ”öğrenme” yöntemiyle gerçekleşmesi gerektiğine değinmiş, bunun için ilk önce sınıfta öğretmenin anlattıklarını etkin dinlemek, not almak, anlamadıklarımızı, öğretmene sorup öğrenmek gerektiğini söylemiştim.
Öğrenmenin diğer ve en önemli yolu da öğretmenin verdiği ödevleri mutlaka kendimiz yapmalıyız, yapamadıklarımızı anlamaya çalışmalıyız, demiştim.
Bunlar, akademik bilgilerin “öğrenilmesi” için yapılması gerekenler.
Peki “öğrenme” gerçekleşmediği zaman ne olur?
Öğrenci, sınıfta öğrenemeyince evde ödevlerini yaparken de zorluk yaşayacak, böylece o haftanın konularını, sonra diğer haftalardaki, aylardaki konuları öğrenemeden geçecek, bunlar birikecek, içinden çıkılmaz bir hal alacak.
Gerek öğretmenin tutumundan gerekse evde yardım edenlerin yanlış yönlendirmelerinden kaynaklanan, günlük yaşam içindeki bilgiler için bile yanlış bir yöntem olan “ezberleme” yoluna gidecek.
Ezberleme, öğrenme etkinliği içinde yeri olmaması gereken bir yoldur.
Öğretmenler de ezbere yönelik anlatımlardan, sınav sorularından artık vazgeçmeli, sınavda öğrencilerin “öğrenip öğrenmediklerini” ölçmelidirler.
Bu durumda, öğrenci, sınavlarda başarılı olmak için artık en kolay yol olan “kopya çekme” ye başlayacaktır.
Sınav esnasında öğretmenlerin olası kopya olaylarını engellemek amacıyla önlemler almak için nasıl çabaladıklarını bilirim.
Bu titizliği göstermeyen, belki önemsemeyen bir öğretmenin sınavında elde ettiği “kolay başarıyı” sürdürme çabasında olan öğrencinin bunu alışkanlık haline getirdiği bir gerçektir.
Kopya çekme eylemi içinde olan öğrenciye yönelik öğretmenin tutumu ya cesaretlendirici ya da bunun yanlış olduğunu anlamasını sağlayıcı olabiliyor.
“Canım, herkes öğrenciliğinde yapar bunu, abartmaya ne gerek var!” dememeli, olabildiğince “abartılmalı” dır.
Peki bunun önemli bir sorun olduğunu gören, öğrenciyi bu tür davranışlardan uzaklaştırma çabası içinde olan öğretmene kimler destek vermeli?
l Öncelikle anne baba bu durumda tamamen öğretmenin yanında olmalı.
l Böyle olması için yönetim velilere yönelik seminerler düzenlemeli.
l Okuldaki tüm öğretmenler, bu konuda aynı bakış açısına sahip olmalı, aynı tepkiyi vermeli, tutum birliği içinde olmalı. 
l Okul idaresi, “aman duyulmasın” anlayışından kendini kurtarmalıdır.
“Yönetmelik, aynı suçtan iki ceza vermiyor” demeden bu sorunun çözülmesine yönelik çareler, çözümler üretmeli, tamamen öğretmene destek olmalı, birlikte o öğrencide, o sınıfta, okulda bunun “yok olması” için gerekirse uzmanlarla birlikte çalışmalıdır.




Orjinal Kaynak: http://www.bursahakimiyet.com.tr/%c3%96%c4%9frenci-ni%c3%a7in-kopya-%c3%a7eker-.aspx?mid=6949#ixzz14Lh41YcQ

12 Eylül 2010 Pazar

İyi bir ödevin özellikleri

19 Ocak 2009 Pazartesi


aercan@bursahakimiyet.com.tr
Çocukları yaratıcılığa götürmeyen, onları otomatikleştiren bir çalışmanın ödev değeri yoktur. Örneğin “özet çıkarma” işi bir ödev olarak her ders için gereklidir. Ancak bu iş zamanla otomatikleşebilir. Bu oluşuncaya kadar bir “ödev” değeri vardır. Bir yazıyı veya resmi ya da bir haritayı kopya ettirmek ev ödevi olamaz. Ev ödevinde bir gözlem, inceleme, araştırma, ölçme… gibi “çözümleme” sonra da bunlardan anlamlı sonuçlar çıkarma( öğrencinin seviyesine göre olumlu bir eser ortaya çıkarma) gibi “sentez” yapmak esastır. Ev ödevi olarak çeşitli ders kitapları, romanlar, öyküler, şiirler, gazeteler … okunabilir, bunlar çocukların yaşamında heyecanın oluşmasına ve öğrenmenin zevkli yanının ortaya çıkmasını sağlar. Bunlardan elde ettikleri bilgilerle yeni açılımlar kazanabilirler, bunları da birbirlerine anlatarak başkalarının da yaşantılarının zenginleşmesine yardım edebilirler. Ders kitaplarındaki soruları yanıtlamanın dışına çıkamayıp çocukları az önce sözünü ettiğim etkinliklere götüremeyen öğretmen arkadaşlarımızın ödev verirken dikkate alması gereken bir konudur bu. Yani çocukları yaratıcılığa götürmeyen, onları otomatiğe bağlayan çalışmaların ödev değeri yoktur. Görüşümü yineledikten sonra son yıllarda “proje” adı altında evdeki herkesi alarma geçiren performans ödevlerine gelecek haftalarda yer vereceğim.
Okulu sevmek
Geçen haftalardaki yazılarımda değindiğim konulardan biri de okulu sevmekti. Bu konuya değinirken internet ve bilgisayardan öğrencilerin yararlanması için okulda ortam hazırlamanın önemine, bunun da öğrencinin okulunu sevmesinde önemli bir etken olduğuna değinmiştim. Günümüzün iş ve okul hayatında bilgisayar, dolayısıyla internetten yararlanmak gerektiğini ancak yararlanırken sürenin iyi ayarlanması gerektiğini, zamanın iyi kullanılması gerektiğini, yaşamımızın diğer alanlarına ayırdığımız süreden çalmasına izin vermememiz gerektiğine değinmiş, uzmanların bu konuya yaklaşımlarından söz etmiştim. Okulu sevmekte en önemli etkenlerden biri de ödevler olduğunu, ödevin de okul hayatının olmazsa olmazı olduğunu bunun yapılmasında öğrenciye öğretim sürecinde neler kazandırdığını anlatırken ödev kavramının anlaşılmasının yararlı olacağından söz etmiştim. Yazdıklarımı kısaca özetledikten sonra ödev konusunu irdelemeye devam edeceğim.
Bunu biliyor muydunuz?
Alfabeyi MÖ 1050’de Fenikeliler bulmuş,Yunanlılar yeniden gözden geçirmiştir. Adını Yunan alfabesinin ilk iki harfinden almıştır. Alfa ve Beta

Haydi gülümse
Öğretmen --- Yavrum, 4 çarpı 5’in kaç ettiğini bana söyler misin?
Tarık ---- Ah, ne yazık öğretmenim, ben de bilmiyorum…!
“Çocuğumuzla birlikte gülelim ama asla ona gülmeyelim.”
Öğretmenliğin ruhu
“Bilgisi yeterli olmayan bir öğretmen, eğer biraz kurnaz ve becerikli olursa bu husustaki aczini, öğrenciyi ilgilendiren ders harici konular açmakla örtmeye çalışır. Öğrenciyle yüz göz olur. Öğrenciler de beş on dakika dersten sonra ustalıkla bu tür konuların kapısını açarak öğretmenin imdadına koşarlar. Onun sınıfına her geçen öğrenci, aynı siyaseti takip eder. Öğretmenden kimse şikayetçi olmaz fakat dersin randımanı sıfırdır. Bunu başaramadıkları dersin öğretmenleriyle de sürekli çatışırlar.” .”(Vasfi Mahir Kocatürk)
İyi tatiller
Uzun, yorucu, sınavlarla dolu bir dönemin sonunda dinlenmeyi hak eden öğrencilere ve tabii bu koşuşturmanın yanı sıra karne notlarını verirken yaşadıklarından dolayı vicdanları da yorulan öğretmen arkadaşlarıma iyi, gönüllerince tatil dilerim. Sevgili öğrenciler, her zaman dediğim gibi çok uyuyun, çok gezin, çok dinlenin, çok okuyun…
Neye ilgi duyuyorsanız, neyi merak ediyor da cevap bulmak istiyorsanız onu okuyun!

(öğrencilerin bunu okurken “bu kadar ödevin, dershane koşuşturmalarının arasında nasıl olacak bunlar” dediklerini duyuyorum. Ama planlı olunca, zamanımızı iyi ayarlayınca her istediğimizi yapabileceğimizi tekrarlayarak hatırlatmak istiyorum.)
Tanımı yapılamayan sanat: Şiir
Biraz da “sanat” diyelim, bu uçsuz bucaksız sanat evreninde yolumuzu şaşırmadan “şiir deryasında” dolaşalım; bilgi girdabına kapılmadan, ustaların kalemlerinde hayat bulmuş yürek seslerine kulak verelim istiyorum bu bölümde
TREN SESİ

Garibim;

Ne bir güzel var avutacak gönlümü;

Bu şehirde,

Ne de bir tanıdık çehre;

Bir tren sesi duymaya göreyim

İki gözüm,

İki çeşme.

Orhan Veli KANIK

11 Eylül 2010 Cumartesi

Ödev nedir, veliler neye dikkat etmeli?

                                                                                                                12 Ocak 2009 Pazartesi
aercan@bursahakimiyet.com.tr
 Ödevlerle ilgili söyleşimizi ve paylaşımlarımızı devam ediyoruz. Ev ödevlerinin eğitim yönünden olan değerleri, biraz daha kapsamlı ve öğrencinin kişiliğinin oluşmasına yardım edici nitelikte olmasıdır. Bu özellik, ödevlerin niteliğine göre değişir. Ev ödevlerinin en belirgin niteliğiyse öğrencilerin ödev konusunu bireysel olarak yapmasıdır. Böyle yapılan ödevler, kişiyi kendisiyle baş başa bırakır ve onun yeteneklerinin gelişmesine, dolayısıyla da bağımsızlığa alışmasına ve sorumluluk duygusu kazanmasına olanak sağlar. Bazen çocuğumuza olan sevgimizin dozu o kadar artar ki ona ödevinde yardımcı olayım derken ödevi biz yapmaya başlarız. Ya onun sızlanması ya da yapamıyorum diye ağlaması buna sebep olabilir. Ama şunu unutmamak gerekir ki okulda öğretmen , evde anne baba nezaretinde yapılan ödevler, çocuğumuzun o dersle ilgili özgüveninin oluşmasını engeller. Ödevlerin asıl değeri, öğrencilerin öğrendikleri bir konuyu kendi kendilerine uygulamaya fırsat vermesidir. Bu da sınıfta anlatılanların daha iyi öğrenilmesine, öğrenilenlerin pekiştirilmesine olanak sağlar.
Bu sonucun elde edilmesi de ödevin, o dersin hemen arkasından yapılmasına bağlıdır. Sonradan ya da geciktirilerek yapılan bir çalışma, öğretim bakımından fazla bir yarar sağlamaz. Böyle bir çalışma alışkanlığındaki öğrenci, işe her başlayışta konuyu yeniden öğrenmek zorunluluğunu duyar. Bu da gereksiz bir iş olur, zaman alır.
Ödevler, çocuğa yeni yeni öğrenme yaşantıları kazandırdığı, onu yaratıcı düşünceye götürdüğü, kendi kendine olumlu bir eser ortaya çıkarmaya yardım ettiği oranda değer kazanır. Bundan da anlaşıldığı gibi ödev konusu çok yönlü bir olgudur. Ödevi veren, yapmakla yükümlü olan, ona yardımcı olan gibi boyutları vardır. Ancak günümüz okullarında ödev anlayışı, öğrenciler için okuldan uzaklaşmalarına neden olacak, hastalık bahanelerinin veya değişik bahane yaratıcılıklarıyla “okulu sevmek” kavramından uzaklaştıran etken haline gelecektir.
Öğrenmenin temelini oluşturan bu çok boyutlu konuyu, irdelemeye; öğretmen,veli, öğrenci, okul yönetimi ekseninde paylaşımlara önümüzdeki haftalarda da devam edeceğiz.
Veli olmak
Yaşamımızın en değerli varlıkları olan yavrularımızın okulda başarılı olmaları için onlarda baskıya neden olacak konuşmalardan uzak olmamız gerektiğini geçen hafta değinmiştik. Bu hafta onlarda başarıyı artırmada çok önemli bir yer tutan aile içinde eğitimde görüş birliğinde olma konusuna değineceğiz. Nedir bu? Disiplin ve çocuğa verilecek eğitim konusunda anne baba olarak tutarlı davranmaktır. Birlikte uyacağımız kuralların olmasıdır. Önemli bir karar alacağımız zaman çocuklara annenize veya babanıza soracağım, ona göre karar vereceğim diyebilmektir.

Anne babadan biri, diğerinin yaptığını küçümsememelidir.

Çocuklar babalarından bir şey istediğinde baba anneye dönüp sen bu konuda ne diyorsun? diyebilmelidir. Bu şekilde çocuklar babalarının annelerine değer verdiğini, ona saygı duyduğunu, kararları da birlikte verdiklerini anlamış olur. Ayrıca anneler de eşlerinin kendilerine verdiği değeri anladığı için de özgüveni artar.

Anne baba birbirleriyle çelişkili sözler söyler veya davranışlarda bulunursa çocuk da neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamayacak ortaya çıkan boşluktan mümkün oldukça yararlanacaktır.

Bu yüzden anne ve baba tutarlı davranmayla ilgili olarak ortak karar almalı, birinin ak dediğine diğeri kara dememelidir.

Ailede bu türden bir tavrı oturtmak çocuk henüz okula başlamadan daha ilk çocukluk dediğimiz yaşlarda olmalıdır.Oyuncaklarıyla ilgili tutumunda, arkadaşlarıyla ilgili ilişkilerinde buna alıştırılmalıdır. Ancak bu demek değildir ki bizim çocuklar artık büyüdüler, liseye, üniversiteye gidiyorlar bundan sonra olmaz. Anne baba her zaman böyle bir işbirliğine gidebilir. Biz annenle veya babanla karar aldık ya da bundan sonra birlikte karar alacağız denilebilir. Bu tarz küçük değişimler hayatımızın her dönemi, her olayı için de böyle değil mi?
Bunu biliyor muydunuz?
Okulu ilk bulanın MS 8000’de Charlemagne’ın olduğunu (Charlemagne=Papalık devletlerinin temelini atan Pepin’in oğlu, Lombartların kralı )
Haydi gülümse
Öğretmen sorar
--Yavrum söyle bakalım dünya niçin döner?..
Öğrenci cevap verir:
--Üstünde insanlar sürekli gezindikleri için öğretmenim!...
Günün sözü
Çocuğunuzu yalnızken azarlayın, herkesin ortasında övün. Azar kısaca ve doğrudan, övgü uzun ve yöneltici olsun (SOLON)