12 Aralık 2011 Pazartesi

Hanım dilendi,bey beğendi...

1973 yılında ve sonraki birkaç yılda yaz tatillerimde, evde birikmiş, artan iplerle motifleri ördükten sonra bıkmıştım. Annem de siyah orlonla onları birleştirip püsküllerini takmıştı. Şimdi iyi ki örmüşüm, diyorum. Hey gidi günler heey.... 

Nereden çıktı şu bitişik eğik yazı?!!!...


Nereden çıktı şu bitişik eğik yazı?!!!...


12 Aralık 2011 Pazartesi
aercan@bursahakimiyet.com.tr

Nereden çıktı şu bitişik eğik yazı?!!!... Geçenlerde veli dostlarımdan birinin yana yakıla anlattığı, onun gündemini oluşturan konu:
İlköğretim dördüncü sınıfa giden oğlunun yazısının “çok kötü, okunması olanaksız, kargacık burgacık” oluşuydu.
Bu yüzden çocuk, öğretmeni tarafından her gün uyarılıyor, cezalandırılıyor, ödüllendiriliyordu; ama bir türlü yazısını düzeltemiyordu.
Veli, çocuğunu suçlarken çoğu zaman da birinci, ikinci sınıfta bu konuda yeterli ilgiyi göstermeyen öğretmeni suçluyordu.
Hatta bu kadarla yetinmeyip bitişik eğik yazıyı zorunlu hale getiren MEB’i de suçluyor, “Avrupalılar bunu kullanıyor diye biz de kullanmak zorunda mıyız?” diye ekliyordu.
“Bitişik olmayan harflerin nesi varmış, çocuk onu daha güzel yazarmış,
Bitişik eğik el yazısını yazarken elini hiç kaldırmadığı için eli yoruluyormuş, bu yüzden harflerin özelliklerini vermeden karalarcasına yazıveriyormuş.”
“Bunu bir yenilikmiş gibi getirmişler, halbuki seksen sene önceki yıllarda bile kullanılıyormuş.”
“Tam da onun çocuğu okula başladığı yıl zorunlu olmuş…”
Velimizin bir solukta içini boşaltmasından sonra, ona pek çok konuda haklı olduğunu söyledim.
Yine de bu konuda, uzun yıllar ilköğretim birinci kademe öğrencileri üzerinde yapılan “Araştırmalara göre bitişik eğik yazı, sürekli ve hızlı yazılmaktadır. Dik temel yazıda her harften sonra durulduğu için yazı yazma süreci sık sık kesilmekte ve yavaşlamaktadır.
Bu durum düşünme sürecini de etkilemektedir. Oysa bitişik eğik yazıdaki süreklilik ve hız, düşüncenin sürekliliği ve hızı ile birleşmekte ve birbirinin gelişimini desteklemektedir.”
“Bitişik eğik yazı; öğrencinin yazı yazarken harflere, harf bağlantılarına ve ayrıntılara dikkat etmesini zorunlu kılmaktadır. Bu durum öğrencinin dikkatini önemli oranda geliştirici olmaktadır. Sadece yazma sürecinde değil okuma sürecinde de öğrencinin dikkatli olmasını getirmektedir” diye açıklık getiriyor bu konuya Prof. Dr. F. Güneş.
Elbette yıllarını, dünyanın bu konuda yaptığı araştırmaları ve makaleleri incelemekle geçirmiş bilim insanlarının tezlerine katılmamak mümkün değildir.
Ben yine de genel doğruların her çocuk için geçerli olmayacağını,
Yaşadıkları coğrafi koşullardan, toplumsal ve sosyal farklılıklardan kaynaklanan
Her çocuğun kas, zihin gelişimi, kavrama farklılıkları taşıdığını,
Evrenseli, yerel halkın özelliklerine adapte edecek araştırmaların da bilim insanlarınca yapılmasının daha akla yatkın olacağı kanaatini taşıyanlardanım.
“Milli” Eğitim’in de ondan sonra uygulaması gerektiğini düşünüyor,
Bu konuyu da tamamen reddetmesem de olduğu gibi kabullenemiyorum.

3 Aralık 2011 Cumartesi

Kompozisyonda "dinleme" eğitimi


Kompozisyonda “dinleme” eğitimi


28 Kasım 2011 Pazartesi
aercan@bursahakimiyet.com.tr

Kompozisyonda “dinleme” eğitimi “Bir güzel söz söyleme sanatı varsa, bir de güzel dinleme ve anlama sanatı vardır.” Epiktetos
Geçtiğimiz haftalarda, kompozisyon dersine, insanın kendini sözlü ya da yazılı ifade edebilme temelinin atılmasına değinmiş,
Günlük yaşamın içinde ne kadar önemli olduğundan söz etmiştim.
Seslerin, sözcüklerin, söz gruplarının, tümcelerin yüklendiği anlamları sezebilme becerisi kazandırmada, hayati bir önem taşıdığını anlatmıştım.
Bu dersi yıllarca uygulayan biri olarak, herkesin bunun farkına varmasını istemiştim.
Derslerimizde, öğrenci için çok önemli bir yeri olan “dinleme” eğitimini de verirdik.
Hangi dersin hangi konusu olursa olsun, anlayabilmek sonra da öğrenebilmek için “dinlemek” eylemini yerinde, doğru yapabilmenin yöntemlerini anlatırdık.
Müfredatın 2. bölümünde yer alan “Dinleme ve Konuşma” kısmındaki konular:
Duyma ve dinleme arasındaki fark
Birikim kazanmada dinlemenin yeri
Dinleme çeşitleri
İstekli, isteksiz dinleme
Amaçlı, amaçsız dinleme
Disiplinli, disiplinsiz dinleme
Dinlerken not alma
Ana fikri kavramaya çalışma
Dinleyenin dikkatini devamlı canlı tutması…
***
Bunlar, ilk konulardan sadece birkaç tanesi…
9. sınıftan başlayarak 11. sınıfa kadar “dinleme” eğitimini verir,
Sınıf içinde bolca uygulama yapardık.
Her zaman söylediğim gibi “Siz, dünyanın en iyi programını da getirseniz, yasalarını da çıkarsanız, insanlar onun hakkını vermezse, uygulayıcılar gerekenleri yerine getirmezse, amaca ulaşılamaz.
Kompozisyona dönersek, öğrenci de benimsemediği için yararlanamaz.”
Gündelik konuşmalarımızda bile, iletişimdeki en önemli kişidir “dinleyen”.
İletişimin başarıya ulaşmasında en büyük payın konuşana ait olduğu sanısı bir yanılgıdır. Oysa bu başarı, konuşanla dinleyen arasındaki ortaklaşa bir temele dayanır.
İletişim, her zaman konuşanla dinleyen arasında bilgi, beceri, tutum, davranış yönünden bir etkileşimi gerektirir.
Hal böyle olunca çocuğun, gencin anne ve babasıyla, kardeşleriyle, öğretmeniyle iletişiminde isteklerini, kendini sözlü anlatabilmesi için “konuşması” ne kadar önemliyse,
Karşısındakilerin anlattıklarını kavraması, anlaması için “dinlemesi” de o kadar hatta daha bile fazla önemlidir.
Sınıfta başarılı olabilmesinin temeli, öğretmenini dinlemek olduğunun farkına varabilen insan,
Toplumda da birbirini dinlemenin hem kendisi hem de karşısındaki için önemini anlamada zorluk yaşamaz.
Böylece okul bizi hayata hazırlayan yer olma işlevini de görmüş olur.
Bugün pek çok kişisel gelişim seminerlerinde iletişimi güçlendirmek için “dinleme eğitimi” verilmektedir.
Bir anlamda “kompozisyon”un temel konusu anlatılıyor.
Son düzenlemeler sonucunda, okullarda yaratılan boşluk, bu şekilde doldurulmaya çalışılıyor.
Kompozisyon dersini anlamak için anlatmaya devam edeceğim…

Öğretmenim, bana sevmeyi öğret...


Öğretmenim, bana sevmeyi öğret…


21 Kasım 2011 Pazartesi
aercan@bursahakimiyet.com.tr

Öğretmenim, bana sevmeyi öğret… “Okula geldiğimde, beni sevdiğini bilmek istiyorum;
Sevilmezsem nasıl öğrenirim sevmeyi?...
Okulumu, sınıfımı, ödev yapmayı sevmeyi öğret bana,
Sevgi görürsem senden, seni sevmeyi de bilirim öğretmenim!....
Birine, bir şeye gönülden bağlanmaksa eğer “sevmek”,
Bu bağı nasıl kuracağımı öğrendiğim zaman, ailemi, arkadaşlarımı,
Yurdumun insanlarını da sevmeyi öğrenirim;
Yerini, şartlarını uygun bulmaksa eğer “sevmek”, dünyayı, yurdumu, şehrimi, mahallemi, okulumu, evimi sevmeyi;
Doğayı, hayvanları, ağaçları, çiçekleri sevmeyi de öğrenirim...
İlk öğrendiğim duygu olmalı “sevgi”.
İnsanları seversem, kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın kopmaz bağım…
“Çok hoşlanmaksa” sevmek, derslerimden de hoşlanmamı sağla,
Sağla ki sınıfta anlattıklarını öğreneyim, iyi notlar alıp, başarılı olayım…
Okullarımızda eğitim verirken ihmal ettiğimiz bir konudur bu.”
Diye yazmışım bir zamanlar, plan defterimin bir köşesine.
Sınıflarda birbirlerine acımasız şakalar yapan, sözler söyleyen öğrencilerim,
Başarılı çalışmalar yapan arkadaşlarına karşı nasıl davrandıklarını gördüğüm öğretmenlerin etkisiyle ortaya çıkmış galiba bu sözler, kalemimin ucundan…
Çocuklar, başlarında kavak yelleri esmeye başladığında acı çekerler…
Sevdiğini, çoğu zaman da sevildiğini zannettikleri için.
Bazen yanlış insanlarla birlikte olmayı seçtiklerinden, yaşamın içinde kaybolup giderler…
Çocuk; okulunu, sınıfını, arkadaşlarını sevmeyi gerçekten biliyor mu?
Toplum olarak, birey olarak birbirimizi sevmeyi, birinin çektiği acıyı, hüznü içimizde hissetmeyi biliyor muyuz?...
Gerçek sevginin fedakarlık olduğunu, karşılık beklememek ve sabır olduğunu otuzlu, kırklı yaşlara gelmeden öğrenmenin bir yolu olmalı.
Bunun en erken öğrenilebileceği yer okuldur.
Biz öğretmenler, okullarımızda öğrencilerimize “sevmeyi” öğretirsek hayatın her alanında duyarlı insanları da yetiştirmiş oluruz.
En azından, trafik kurallarına uymamayı akıllılık zanneden insanlar olmaz.
Küçük yaşlardan itibaren sevmeyi öğrenen çocuk, sevildiğini de bilir.
Kendisine sevgiyle yaklaşanların kıymetini de…
Dünyası, ülkesi, şehri, mahallesi, ailesi, en başta kendisiyle barışık olur…
Ailede yeşeren sevginin kök saldığı yer, okuldur.
“…kendimi bildiğim an sevmeyi öğrendim
ve bir daha hiç unutmadım”

“her günümün son gün olduğunu öğrendim
dedim ya sevmeyi hiç unutmadım
illa da aileyi, sevgiliyi sevmek değil
mesela bir yağmur damlasını da sevebilmek gibi”
Özdemir Asaf