4 Ekim 2012 Perşembe
Zil Çalıyor
"ladskşladfğdfsdfpaoas" Bu yazılar canım yeğenim Mehmetcan, bu siteyi kurduğu zaman bana göstermek amaçlı deneme olarak yazmıştı. Ben de o günün anısına o yazıları saklıyorum....
Anaokulunun getirdiği hayal kırıklığı
Anaokulu, bir insanın
okul yaşamına adımını attığı ilk yerdir.
Çocuğun kafasında yaratılan ilk izlenim çok önemlidir.
İlerleyen yıllarda çocuğun okuldan nefret etmesine bile neden olacak boyutlara
ulaşabilir burada yaşadıkları.
Çocuk ilk defa annesinden ayrı olduğu bir ortamda saatlerini
geçirecek, tanımadığı yaşıtları ve büyükleriyle birlikte olacak. Bu durum onun
ürkek, çekingen davranmasına, hatta ağlamasına neden olacak.
Anaokulu öğretmenliği işte bu aşamada çok ama çok önemli. Çocukları seven, onların bize
göre “gereksiz” kaprislerine, mızmızlıklarına, gürültücülüklerine
katlanabilecek; bunun dört yıl eğitimini almış, bu eğitimi alırken de kendini
ruhen hazırlamış, kişiliği bu işe uygun insanların atanması gerekir.
Bebekliklerinden beri tanıdığım komşumun ikizlerini
neredeyse son iki yıldır psikolojik olarak hazırlamaya çalıştık.
Annelerine ve halalarına olan düşkünlükleri aşırı denecek
kadar fazlaydı. Beş yaşında olmalarına rağmen sitenin bahçesine inemezler, annesi
mutfağa bile gitse peşinden giderlerdi.
Evdeki bu psikolojik hazırlık etkisini gösterdi, okulun
açıldığı gün kaydoldukları okulun ana sınıfına koşarak gittiler.
İşlerimin yoğunluğundan okulun ilk günü nasıl geçti, neler
yaşadılar, diye sormak üç gün sonrayı buldu.
Okulu bırakmışlar, evde yine her zamanki gibi televizyonun karşısındalar,
çizgi filmleri izliyorlar. Annelerine “ne oldu?” diye sorar sormaz çocuklarının
yaşadıklarını gözyaşlarının sessizce süzüldüğü gözlerle anlatmaya başladı.
“ Kayıtların yapıldığı sırada ana sınıfı velilere
gösterilmemiş. Anahtar yok, diye geçiştirilmiş. Okulun açıldığı gün sabahçı
öğrencilerin öğretmeni çok iyiymiş, veliler de çok memnunmuş. Öğleden sonraki
gurup başlamış ikizlerin öğretmeni müdürün de söylediği gibi diğer öğretmenle
kıyaslanamayacak kadar ilgisiz davranmış bütün çocuklara.
Veliler kapının önünde beklerken içeride ağlayan çocuğu
dışarıya çıkarıp annesine susturmasını söylüyormuş. Annesi tarafından
susturulan çocuk içeri girince tekrar ağlamaya başlıyormuş. Sebebi sorulduğunda
öğretmenin çok bağırdığını, onlara kızdığını bu yüzden korktuklarını
söylüyorlarmış.
Çocukların hepsi, ilk günü böyle geçirmişler. O gün bütün veliler
de sınıfı görünce şok olmuşlar. Dört duvar, yerde sentetik halı, çocukların
ilgisini çekecek o özel anaokullarına benzer albenili bir ortam yokmuş.
Çocuklar ayakkabılarıyla tuvalete gidip geliyorlarmış o halının üzerinden.
Çocuklardan biri korkudan altına çişini yapmış, annesine telefon edip haber
bile verilmemiş, o halde akşama kadar çocuk bekletilmiş”
Osmangazi ilçesinin göbeğinde, hayırsever bir yurttaşımızın
yaptırdığı ilköğretim okulunun ana sınıfında çocukların yaşadıkları bunlar.
Gerisini siz düşünün…
13 Mayıs 2012 Pazar
5 Mayıs 2012 Cumartesi
Tabletler ve endişelerim
Tabletler ve
endişelerim…
Okullara dağıtılan tablet bilgisayarlarla ilgili endişelerim
devam ediyor.
Bursa Hakimiyet Gazetesi'ndeki 6 Şubat 2012 tarihli yazımda “aklıma takıldı” başlığı
altında Milli Eğitim’in okullara dağıttığı tablet bilgisayarlarla ilgili
yazımda bu konudaki endişelerimi dile getirmiş, öğrencilere gerçekten yararlı
olacağı konusunda yeterli araştırma yapılıp yapılmadığını sormuştum.
Özellikle öğrencilerimizin sağlığı beni en çok ilgilendiren
kısmı olmuştu.
Endişelerimde haklı olduğumu şimdi daha iyi görebiliyorum.
“Stanford Üniversitesi, teknoloji ve beyin arasındaki
ilişkiyi incelemeye yönelik araştırmasını 2009 senesinde gerçekleştirmeye
başlamış. Ve elde edilen sonuç ise, az önce de belirttiğimiz gibi, teknoloji ve
beyin arasında, teknolojinin zararlarına bağlı olarak geçici hafıza kayıplarına
kadar sebep olan bir bağ bulunduğunu ortaya koymaktadır.”
Teknolojinin zararları içerisinde, kanserojen etkisini biliyorduk, ama geçici hafıza kaybına neden olduğunu bilmiyorduk öyle değil mi? Ancak, Stanford Üniversitesinin yapmış olduğu bu araştırmayı yalanlamamız da imkansız, bazen, 2 saniye sonra ne yapacağımızı unutmuyor muyuz? ”Ne oluyor bize” diye düşündüğümüz olmuyor mu? İşte bize olan bu: geçici hafıza kaybı(ebidunya.com)
Teknolojinin zararları içerisinde, kanserojen etkisini biliyorduk, ama geçici hafıza kaybına neden olduğunu bilmiyorduk öyle değil mi? Ancak, Stanford Üniversitesinin yapmış olduğu bu araştırmayı yalanlamamız da imkansız, bazen, 2 saniye sonra ne yapacağımızı unutmuyor muyuz? ”Ne oluyor bize” diye düşündüğümüz olmuyor mu? İşte bize olan bu: geçici hafıza kaybı(ebidunya.com)
“Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Çalışmaları Bölümü
yetkilileri veriyor ve sonuca ulaşıyor 40 yaş altındaki deneklere yürütülen
çalışmada,tablet kullanıcılarının masaüstü ve dizüstü bilgisayar
kullanıcılarına boyun ve başlarını daha çok öne eğdikleri verisine ulaştı. Kullanıcıların
en çok zorluğu çektiği pozisyonda da dizüstü kullanım olduğu belirlendi.”(acun.com)
ABD’de yayımlanan teknoloji dergisi Children’s Tech, tablet
bilgisayarların çocuklarda davranış bozukluğuna neden olabileceğini yazdı.
Okullarda ders kitaplarının yerine geçen tablet bilgisayarların çocukluğun çok
önemli bir parçası olduğuna değinen uzmanlar “Ebeveynler çocukları kontrol
etmeli. Tablet bilgisayarların aşırı kullanılması öğrenme yetisini azaltabilir
ve çocuklarda davranış sorunlarına neden olabilir” açıklamasını yaptı.
Derginin editörü Warren Buckleitner “Son iki yılda tablet sorunu ortaya çıktı. Çocuklar tabletleri ellerinden bırakmıyor” dedi. 2011’de yapılan bir araştırmada, ABD ve İngiltere’de yaşayan 3-8 yaş arasındaki çocukların yüzde 15’i ebeveynlerinin tabletlerini kullandığı ortaya çıkmıştı. Araştırmaya katılan çocukların yüzde 9’unun kendi tablet bilgisayarı olduğu belirlenmişti. Araştırmacılar, AFP haber ajansına “Teknoloji çocuklara zarar verebilir. Konsanstrasyon ve dikkat bozukluğuna ve otizme davetiye çıkartabilir” açıklamasını yaptı.”(bendeniz.net)
Derginin editörü Warren Buckleitner “Son iki yılda tablet sorunu ortaya çıktı. Çocuklar tabletleri ellerinden bırakmıyor” dedi. 2011’de yapılan bir araştırmada, ABD ve İngiltere’de yaşayan 3-8 yaş arasındaki çocukların yüzde 15’i ebeveynlerinin tabletlerini kullandığı ortaya çıkmıştı. Araştırmaya katılan çocukların yüzde 9’unun kendi tablet bilgisayarı olduğu belirlenmişti. Araştırmacılar, AFP haber ajansına “Teknoloji çocuklara zarar verebilir. Konsanstrasyon ve dikkat bozukluğuna ve otizme davetiye çıkartabilir” açıklamasını yaptı.”(bendeniz.net)
Bütün bu sözü edilen araştırma sonuçları “şimdilik” bu
kadar. Ülkemizde yapılan araştırmalarda daha nelerle karşılaşacağımızı bilmiyorum.
Bir de bu bilgisayarların amacı dışında kullanımı var ki ona
da gelecek yazımda değineceğim…
26 Mart 2012 Pazartesi
Bebek anı defteri
Ozan'ıma kendi ellerimle yaptığım anı defteri, hep sağlıklı, neşeli, mutlu, güzel anılarla dolsun.Canım torunum,Ozan'ım hoş geldin...(İstek olursa yapılış aşamalarını da resimli anlatımını yayımlarım.)
1 Mart 2012 Perşembe
Okulda değerler çatışması…
Armağan ERCAN
E-Posta :aercan@bursahakimiyet.com.tr
Okulda değerler çatışması…
Geçenlerde bir okurumun anlattıkları bana yıllardır okullarda yaşadıklarımı anımsattı.
“Okul idaresi, öğretmenler benim çocuğuma karşı sanki elbirliği yapmış; sürekli üstüne gidiyorlar. Yok efendim, saçlarını bağlamıyormuş, eteğinin boyu kısaymış. Allah aşkına bugünde bunların ne önemi var ki? Hem benim kızımdan başka sanki böyle davranan yok…” ve böylece sürüp gidiyordu anlattıkları.
Bu konu, gerçekten idarenin öğretmenlerle, öğretmenlerin hem kendi aralarında hem öğrencilerle aynı zamanda idareyle sık sık çatışmaya girmesine neden olan bir sorundur.
İnsanların hayat süreci içinde kendilerine özgü değer yargıları vardır. Örneğin din, giyiniş tarzı, saç şekli, temizlik alışkanlığı, konuşma biçimi, görgü kurallarına uyma, ahlak anlayışı, vb... kimse bunların üzerinde tartışmak ve bunları değiştirmek istemez.
Öğrenciler de bu meselelerde iletişime kapalıdırlar.
Değer tartışması ve çatışması birbirinden farklıdır.
Bu konuda “okul yönetmelikleri, tebliğler dergileri” ne derse desin, okul idaresi bunları uygulamak için ne kadar çabalarsa çabalasın bu iş çoğu zaman öğrencilerle sürtüşmeye kadar gider.
Eğer öğretmen kazanımlarına ve gereksinimlerine dokunan öğrenci davranışlarına karşı ben iletisi göndermek, somut veriler göndermekte zorlanıyor ve çocuk şaşkına dönüyorsa işte o zaman öğrenciyle değer çatışması yaşıyor demektir.
Oysa her konuda olduğu gibi bu konuda da öğretmen öncelikle öğrencilerin güvenini kazanmalı,
İlk önce ve en önemlisi çocukları sevmeli, bunu onlara göstermeli,
Etkili bir danışman olmalı.
Öğrencilerle sık sık ve birebir görüşmeli, her görüşmede sorumluluğu öğrenciye bırakmalı,
Öğrencilerin değerlerine saygılı olmayı öğrenmeli,
Her konuda çocuklar iyi tanınmalı,
Terapi yerine geçecek gurup çalışmaları, bireysel çalışmalar ya da kendilerini anlatacakları kompozisyonlar yazdırılmalı,
Öğrencinin kendi değerini daha iyi tanımasına yardımcı olmalıyız.
Bir öğretmen olgunluğuna erişmeliyiz.
Yani gerekirse hatamızı da kabul edebilme olgunlunu göstermeliyiz.
Bir öğretmen olarak bunları başarabildiğimizde hem kendimizi etkili bir öğretmen olabilmeyi sağlamış oluruz hem de öğrencilerimizle yaşadığımız ya da yaşayacağımız değerler çatışmasıyla da baş etmiş oluruz.
Velimizin yukarıda sözünü ettiği yanlış anlamalara da neden olmayız.
Burada söz konusu olan, öğrencinin giyim tarzına, zevkine, değerlerine müdahale değil; mensubu olduğu topluluğun kurallarına uygun davranmaktır.
Bunun ayrımına vardığımız zaman giyim kuşam okulda, hatta ülkede sorun olmaktan çıkacaktır.
Bu kadar basit…
Anadolu liseleri hâlâ farklı mı?
Anadolu liseleri hâlâ farklı mı?
Armağan ERCAN
E-Posta :aercan@bursahakimiyet.com.tr"MEB'in Anadolu liseleri konusunda, kafası çok karışık. Bu okulları sıradanlaştırmak için elinden geleni yaptı."
“Önce seçilmiş öğretmenlerin bu okullara gelmesinin önü kesildi, sonra yabancı dille eğitim yapmalarına son verildi, sonra da mahalledeki liselere bile Anadolu lisesi tabelası astı.
Bu kararlardan bir kısmı yargıdan döndü, bir kısmını kendi rafa kaldırdı, bir kısmını ise hala inatla sürdürüyor.
Benim bu noktada bir türlü anlayamadığım nokta ise milyonlarca veli ve öğrencinin hala bu okullar için yarışması.
Hem de varlarını yoklarını bu işe dökerek, hem de çocukluklarını yaşamayarak…
Sakın dershanelerin gazına gelmiş olmasınlar!..”
Uzun zamandır bu konu hakkında yazmayı düşünüyordum.
Abbas Güçlü'nün yukarıdaki yazısını okuyunca gerçekten bu Anadolu lisesi diye nitelendirilen okulların eski durumlarını koruyorlar mı? Sorusu bir kere daha aklıma takıldı.
Çocuklarımın ilkokul sıralarında, o çocuk yaşlarda verdikleri mücadele geldi gözümün önüne.
Sokakta oynamayı seven oğlumun öğretmeninin yönlendirmesiyle nasıl eve kapanıp test kitaplarına gömüldüğünü,
Sınıfta, özel ders alan, dershaneye giden arkadaşlarının yanında eksik kalmamak için kızımın nasıl çabaladığını,
Benim gibi milyonlarca velinin, benim çocuklarım gibi milyonlarca çocuğun yaşadığı sıkıntıları anımsadım.
Çocuk yaşta “yarış atı” olmasın gerekçesiyle ilköğretim sonuna alınan sınavlar için gösterilen çabanın da pek kalır yanı yoktu eskisinden.
Birinci, ikinci, üçüncü derken iki basamaklara kadar çıktı bu liselerin sayısı illerde.
İlk uygulamalarda Türkçe bile zor anlatabilirken İngilizce anlatıp çocukların kafasını iyice karıştıran fen bilgisi, matematik öğretmenlerinin sayısı az değildi ortaokul kısmında.
Lisede durum daha da vahimleşti.
Fizik, kimya, biyoloji, matematik dersleri İngilizce oldu bu defa.
Türkçe sorularla Anadolu lisesine girmek için yarışan, yine lise sonrası ÖSS'de üniversite için çabalayan çocukların düştükleri durumları, o çelişkilerin yarattığı sıkıntıyı yıllarca bu okullarda çalışmış biri olarak da çok iyi bilirim.
Bu okulların geldikleri durumu yukarıdaki yazı çok güzel özetlemiş.
Yapılan her çalışma, uygulama kafamızı karıştırıyor; insan yaşananları mantıklı bir zemine oturtamıyor
Durum böyle olunca da hep aynı soru geliyor akla:
Bu işten kimler menfaat sağlıyor, kimler paralarına para katıyor, para kazanma hırsıyla kimler kimleri gazlıyor?
Yoksa vatandaşın gördüğü bu aksaklıkları, çelişkileri herkesin hele yetkililerin görmemesi mümkün değil.
Çıkarlar söz konusu olunca gözler kör, kulaklar sağır oluyor; akıllar da tutuluyor anlaşılan…
“Önce seçilmiş öğretmenlerin bu okullara gelmesinin önü kesildi, sonra yabancı dille eğitim yapmalarına son verildi, sonra da mahalledeki liselere bile Anadolu lisesi tabelası astı.
Bu kararlardan bir kısmı yargıdan döndü, bir kısmını kendi rafa kaldırdı, bir kısmını ise hala inatla sürdürüyor.
Benim bu noktada bir türlü anlayamadığım nokta ise milyonlarca veli ve öğrencinin hala bu okullar için yarışması.
Hem de varlarını yoklarını bu işe dökerek, hem de çocukluklarını yaşamayarak…
Sakın dershanelerin gazına gelmiş olmasınlar!..”
Uzun zamandır bu konu hakkında yazmayı düşünüyordum.
Abbas Güçlü'nün yukarıdaki yazısını okuyunca gerçekten bu Anadolu lisesi diye nitelendirilen okulların eski durumlarını koruyorlar mı? Sorusu bir kere daha aklıma takıldı.
Çocuklarımın ilkokul sıralarında, o çocuk yaşlarda verdikleri mücadele geldi gözümün önüne.
Sokakta oynamayı seven oğlumun öğretmeninin yönlendirmesiyle nasıl eve kapanıp test kitaplarına gömüldüğünü,
Sınıfta, özel ders alan, dershaneye giden arkadaşlarının yanında eksik kalmamak için kızımın nasıl çabaladığını,
Benim gibi milyonlarca velinin, benim çocuklarım gibi milyonlarca çocuğun yaşadığı sıkıntıları anımsadım.
Çocuk yaşta “yarış atı” olmasın gerekçesiyle ilköğretim sonuna alınan sınavlar için gösterilen çabanın da pek kalır yanı yoktu eskisinden.
Birinci, ikinci, üçüncü derken iki basamaklara kadar çıktı bu liselerin sayısı illerde.
İlk uygulamalarda Türkçe bile zor anlatabilirken İngilizce anlatıp çocukların kafasını iyice karıştıran fen bilgisi, matematik öğretmenlerinin sayısı az değildi ortaokul kısmında.
Lisede durum daha da vahimleşti.
Fizik, kimya, biyoloji, matematik dersleri İngilizce oldu bu defa.
Türkçe sorularla Anadolu lisesine girmek için yarışan, yine lise sonrası ÖSS'de üniversite için çabalayan çocukların düştükleri durumları, o çelişkilerin yarattığı sıkıntıyı yıllarca bu okullarda çalışmış biri olarak da çok iyi bilirim.
Bu okulların geldikleri durumu yukarıdaki yazı çok güzel özetlemiş.
Yapılan her çalışma, uygulama kafamızı karıştırıyor; insan yaşananları mantıklı bir zemine oturtamıyor
Durum böyle olunca da hep aynı soru geliyor akla:
Bu işten kimler menfaat sağlıyor, kimler paralarına para katıyor, para kazanma hırsıyla kimler kimleri gazlıyor?
Yoksa vatandaşın gördüğü bu aksaklıkları, çelişkileri herkesin hele yetkililerin görmemesi mümkün değil.
Çıkarlar söz konusu olunca gözler kör, kulaklar sağır oluyor; akıllar da tutuluyor anlaşılan…
Yeni nesil öğretmen…
Yeni nesil öğretmen…
Armağan ERCAN
E-Posta :aercan@bursahakimiyet.com.trGeçen hafta ele aldığım bu konuda değişik kanallardan bana ulaşan öğretmen arkadaşlarımdan olumlu görüşler aldım.
O yazımda, MEB Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürü’nün sözlerine yer vermiş, bu kavramın içeriği hakkında söyleşmiştik.
Bunun yeni bir buluş olmadığını, biz “Öğretmen Okulu” öğrencilerine ilk yıldan son yıla kadar bu bilgi, duygu ve düşüncelerle yetiştiğimizi hatırlattı bana arkadaşlarım.
Ben de 1972 yılı baskısı olan C. Binbaşıoğlu’nun Öğretim Metodu kitabını karıştırınca arkadaşlarıma hak verdim.
Orada maddeler aynen şöyle sıralanıyordu:
* İyi bir öğretmen, bireysel ve küme çalışmalarına elverişli metot ve teknikleri kullanır.
* İyi bir öğretmen, insanları anlamaya ve onlarla çalışmaya önem verir.
* Etkili küme çalışmaları için uygun metotlar kullanır.
* Öğrencilerinde disiplin geliştirir
* İyi bir öğretmen elde edilen başarıyı takdir eder.
* Öğrenciyi gayrete getirir ve ilerideki öğrenim için tedbir alır.
* İyi bir öğretmen, kendisinin meslek bakımından sürekli olarak gelişmesi için sorumluluk alır….
Bu maddeler daha birçok “iyi öğretmen” özellikleri olarak devam ediyor.
Gerçekten de meslek dersleri denilen bu derslerden sorumlu olduğumuz bilgileri öğrenmek, iyi notlar almak için her yıl nasıl çalıştığımızı anımsadım.
Bir okuyucumun söylediği gibi yeni nesil öğretmen tanımlamasıyla Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok.
Sadece öğretmenlik mesleğine talip olan gençlerimize bu bilgiler, bu dersler, bu ruh, mesleğine saygı duyguları verilsin,
Ülkemizin öğretmen ihtiyacı tam olarak tespit edilsin,
Üniversitelerin öğretmen yetiştiren fakültelerine alınan öğrencilerle, mezun olanlar dengesi kurulsun yeter.
Öğretmen adaylarının “atanamamalarla” mesleki şevkleri kırılmasın o daha çok yeter...
ÖSYM’den YGS duyurusu!!!
2010 veya 2011-ÖSYS’ye bir Başvuru Merkezi aracılığıyla başvurmuş olan ve öğrenim bilgilerinde değişiklik olmayan adaylar, sınav ücretini yatırdıktan sonra başvurularını bireysel olarak internet aracılığıyla ÖSYM’nin http://ais.osym.gov.tr internet adresinden T.C. Kimlik Numarası ve şifreleri ile yapabileceklerdir.
1 Nisan 2012 tarihinde yapılacak YGS için, başvuru sonuçlarına bağlı diğer hazırlık çalışmalarının hemen başlaması zorunlu olduğundan başvuru süresi uzatılmayacaktır.
2012-ÖSYS adaylarına önemle duyurulur.
ÖSS adayları, bu ince noktaları sakın kaçırmayın, aman ha, sonra suç sizde olur...
O yazımda, MEB Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürü’nün sözlerine yer vermiş, bu kavramın içeriği hakkında söyleşmiştik.
Bunun yeni bir buluş olmadığını, biz “Öğretmen Okulu” öğrencilerine ilk yıldan son yıla kadar bu bilgi, duygu ve düşüncelerle yetiştiğimizi hatırlattı bana arkadaşlarım.
Ben de 1972 yılı baskısı olan C. Binbaşıoğlu’nun Öğretim Metodu kitabını karıştırınca arkadaşlarıma hak verdim.
Orada maddeler aynen şöyle sıralanıyordu:
* İyi bir öğretmen, bireysel ve küme çalışmalarına elverişli metot ve teknikleri kullanır.
* İyi bir öğretmen, insanları anlamaya ve onlarla çalışmaya önem verir.
* Etkili küme çalışmaları için uygun metotlar kullanır.
* Öğrencilerinde disiplin geliştirir
* İyi bir öğretmen elde edilen başarıyı takdir eder.
* Öğrenciyi gayrete getirir ve ilerideki öğrenim için tedbir alır.
* İyi bir öğretmen, kendisinin meslek bakımından sürekli olarak gelişmesi için sorumluluk alır….
Bu maddeler daha birçok “iyi öğretmen” özellikleri olarak devam ediyor.
Gerçekten de meslek dersleri denilen bu derslerden sorumlu olduğumuz bilgileri öğrenmek, iyi notlar almak için her yıl nasıl çalıştığımızı anımsadım.
Bir okuyucumun söylediği gibi yeni nesil öğretmen tanımlamasıyla Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok.
Sadece öğretmenlik mesleğine talip olan gençlerimize bu bilgiler, bu dersler, bu ruh, mesleğine saygı duyguları verilsin,
Ülkemizin öğretmen ihtiyacı tam olarak tespit edilsin,
Üniversitelerin öğretmen yetiştiren fakültelerine alınan öğrencilerle, mezun olanlar dengesi kurulsun yeter.
Öğretmen adaylarının “atanamamalarla” mesleki şevkleri kırılmasın o daha çok yeter...
ÖSYM’den YGS duyurusu!!!
2010 veya 2011-ÖSYS’ye bir Başvuru Merkezi aracılığıyla başvurmuş olan ve öğrenim bilgilerinde değişiklik olmayan adaylar, sınav ücretini yatırdıktan sonra başvurularını bireysel olarak internet aracılığıyla ÖSYM’nin http://ais.osym.gov.tr internet adresinden T.C. Kimlik Numarası ve şifreleri ile yapabileceklerdir.
1 Nisan 2012 tarihinde yapılacak YGS için, başvuru sonuçlarına bağlı diğer hazırlık çalışmalarının hemen başlaması zorunlu olduğundan başvuru süresi uzatılmayacaktır.
2012-ÖSYS adaylarına önemle duyurulur.
ÖSS adayları, bu ince noktaları sakın kaçırmayın, aman ha, sonra suç sizde olur...
Sömestr tatilimi nasıl değerlendirebilirim?
Sömestr tatilimi nasıl değerlendirebilirim?
Armağan ERCAN
E-Posta :aercan@bursahakimiyet.com.trİnsana çok uzun gelen, haftalarca bekledikten sonra kavuşulan, “nasıl geçti anlayamadım” dedirten bir zaman dilimidir, sömestr tatili.
Okuldayken bitmek bilmeyen saatlerden, haftalardan sonra; aslında şöyle sırtımızı arkaya yaslayıp gönlümüzce geçirilen zaman olmalı bana göre bu ara tatili.
İnsan, en iyi kendi bilir; kendini dinlenmiş hissettiren uğraşları.
Bazen bu, hiçbir şey yapmamaktır.
Saatlerce boş oturmaktır.
Hatta bir yerlere boş bakmak bile olabilir…
Beklerken bir türlü gelmeyen, yaşarken de çok çabuk geçen bir zaman dilimidir ya bu süre,
O zaman kıymetini de çok iyi bilmeliyiz aslında.
Uzmanların söylediklerine kulak vermek en akıllıca olanı bana göre.
* Kitap, dergi, gazete okuyun, çocuğunuzun da okumasını sağlayın.
*Çocuklarınızla kitapçılarda dolaşıp hem birlikte vakit geçirme hem de onun istediği kitabı alma fırsatını yaratın.
*Sinemaya, tiyatroya, sirke,… gidin ailece.
*Çocuklarınızla birlikte vakit geçirme yollarından birini daha yaratın hayvanat bahçesinde.
* Doğayla iç içe olacağınız yerlerde birlikte aktiviteler yapın.
* Bunlar küçük çaplı yarışmalar olursa, anneyi babayı arada bir yenerse çocuk, onun için hiç unutulmayan sömestr tatilleri arasında yerini alır bu neşeli saatler.
*Arkadaş, akraba, ev ziyaretleri yapın.
*Hep okulla ev arasında geçen günlerden sonra böyle değişik ortamlar onun dinlenmesinde etkili olur.
* Arkadaşlarıyla buluşup onlarla birlikte okul dışı etkinlikte bulunmaları da iyi gelecektir ona.
* Bu arada ödevlerin yapılması için zaman ayırmayı da ihmal etmemelerini sağlayın.
* Ödevler yapılırken derslerin eksik konularını tamamlama çalışmalarını da yaptırmalısınız.
* Karne, bize hangi dersin biraz daha üzerinde durulması gerektiğini gösteren bir belgedir.
* Bundan dolayı karnedeki en düşük notlardan başlanarak o derslerin hangi konularındaki anlaşılmayanlarını tespit etmek ve öğrenmek için de bir fırsattır sömestr.
Her ne kadar bir haftasını geride bırakmış da olsak…
Bu seçeneklerin içinden birkaçı size, dolayısıyla da çocuğunuzun durumuna en uygun olanlarını seçip uygulayabilirsiniz bu hafta.
Yaratıcı olmanız yeter…
Önemli olan neşeli, huzurlu, mutlu saatlerin oluşturduğu günleri yaşamak
Kendini dinlenmiş hissetmek, ikinci döneme yepyeni bir enerjiyle başlamaktır.
İyi tatiller…
Okuldayken bitmek bilmeyen saatlerden, haftalardan sonra; aslında şöyle sırtımızı arkaya yaslayıp gönlümüzce geçirilen zaman olmalı bana göre bu ara tatili.
İnsan, en iyi kendi bilir; kendini dinlenmiş hissettiren uğraşları.
Bazen bu, hiçbir şey yapmamaktır.
Saatlerce boş oturmaktır.
Hatta bir yerlere boş bakmak bile olabilir…
Beklerken bir türlü gelmeyen, yaşarken de çok çabuk geçen bir zaman dilimidir ya bu süre,
O zaman kıymetini de çok iyi bilmeliyiz aslında.
Uzmanların söylediklerine kulak vermek en akıllıca olanı bana göre.
* Kitap, dergi, gazete okuyun, çocuğunuzun da okumasını sağlayın.
*Çocuklarınızla kitapçılarda dolaşıp hem birlikte vakit geçirme hem de onun istediği kitabı alma fırsatını yaratın.
*Sinemaya, tiyatroya, sirke,… gidin ailece.
*Çocuklarınızla birlikte vakit geçirme yollarından birini daha yaratın hayvanat bahçesinde.
* Doğayla iç içe olacağınız yerlerde birlikte aktiviteler yapın.
* Bunlar küçük çaplı yarışmalar olursa, anneyi babayı arada bir yenerse çocuk, onun için hiç unutulmayan sömestr tatilleri arasında yerini alır bu neşeli saatler.
*Arkadaş, akraba, ev ziyaretleri yapın.
*Hep okulla ev arasında geçen günlerden sonra böyle değişik ortamlar onun dinlenmesinde etkili olur.
* Arkadaşlarıyla buluşup onlarla birlikte okul dışı etkinlikte bulunmaları da iyi gelecektir ona.
* Bu arada ödevlerin yapılması için zaman ayırmayı da ihmal etmemelerini sağlayın.
* Ödevler yapılırken derslerin eksik konularını tamamlama çalışmalarını da yaptırmalısınız.
* Karne, bize hangi dersin biraz daha üzerinde durulması gerektiğini gösteren bir belgedir.
* Bundan dolayı karnedeki en düşük notlardan başlanarak o derslerin hangi konularındaki anlaşılmayanlarını tespit etmek ve öğrenmek için de bir fırsattır sömestr.
Her ne kadar bir haftasını geride bırakmış da olsak…
Bu seçeneklerin içinden birkaçı size, dolayısıyla da çocuğunuzun durumuna en uygun olanlarını seçip uygulayabilirsiniz bu hafta.
Yaratıcı olmanız yeter…
Önemli olan neşeli, huzurlu, mutlu saatlerin oluşturduğu günleri yaşamak
Kendini dinlenmiş hissetmek, ikinci döneme yepyeni bir enerjiyle başlamaktır.
İyi tatiller…
11 Şubat 2012 Cumartesi
2011- 2012 öğretim yılının ikinci dönemi başlıyor…
Armağan ERCAN
E-Posta : aercan@bursahakimiyet.com.trÖğrenci ve öğretmenler 17 günlük tatilin ardından 6 Şubat'ta okullarına dönecek.
Eğitim öğretim yılı, 8 Haziran Cuma günü tamamlanacak.
Bu arada Milli Eğitim Bakanlığı’nın FATİH projesi de ikinci dönemden itibaren hayata geçirilecek.
Projenin, belirlenen 17 ildeki 52 okulda ilk uygulaması yapılacak; okullar, akıllı tahtalarla donatılacak.
Öğrencilere ve öğretmenlere yaklaşık 12 bin tablet bilgisayar dağıtılacak.
İkinci dönem, ilköğretim ikinci kademe öğrencileri ile lise son sınıf öğrencileri için sınav heyecanıyla geçecek.
İlköğretim ikinci kademe öğrencileri Seviye Belirleme Sınavlarına (SBS) katılacak.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın sınav takvimine göre, SBS ile Parasız Yatılılık Bursluluk Sınavı, ilköğretim 8. sınıf öğrencileri için 9 Haziran tarihinde yapılacak.
İlköğretim 5, 6, 7. ve ortaöğretim 9, 10 ve 11. sınıfların gireceği Parasız Yatılılık ve Bursluluk Sınavı 10 Haziran tarihinde düzenlenecek.
Lise son sınıf öğrencilerinin katılacağı üniversiteye giriş sınavlarının ilk aşaması Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) 1 Nisan Pazar günü yapılacak.
Üniversiteye girişte ikinci aşama olan Lisans Yerleştirme Sınavları'nın (LYS) başvuru tarihi 24-30 Nisan tarihleri arasında alınacak.
LYS, 16-17 Haziran ve 22-24 Haziran tarihlerinde beş oturumda gerçekleştirilecek.
Öte yandan ataması 3 Şubat Cuma günü yapılacak 17 bin kadrolu öğretmen de, eğitimin ikinci yarısının başlayacağı pazartesi günü görev başı yapacaklar.”
Anadolu Ajansı’nın 2 Şubat 2012 tarihli açıklamasındaki ikinci dönemle ilgili haberi bu bilgilerden oluşuyor.
Kafama takıldı…
Bir tarafta akıllı tahtalı, tablet bilgisayarlı okullar, diğer tarafta öğrencilerin devamsızlıklarını velilere bildirmek için gönderilen postalardan biriken iki bin liralık borcuna ödenek bulamayan okullar.
Okulu, sınıfı temizlemek için ödenek bulamayan, velilerden alınan paralarla idare eden idareciler.
Bu tabletlerle yapılan eğitim kaçınılmaz mıdır, onlarsız eğitim olmaz mı?
Bir sınıfta en az yirmi beş, otuz öğrenci olduğunu varsayarsak hepsi aynı anda internete girdiklerinde o sınıf ortamı çocuklara zarar vermez mi?
Bu “yenilik!”, hangi gelişmiş ülkelerdeki okullarda kullanılmakta?
Hangi bilimsel araştırmayla “öğrenci başarısını artıracak” sonucuna varıldı?
Öğrencilerin sağlığına zarar vermediği bilimsel çalışmalar sonucunda kanıtlandı mı?
Dağıtılan on iki bin tabletin ödeneği nasıl sağlandı?
Bu çalışmadan kim kârlı çıkacak?
Öğrenci mi, öğretmen mi, okul mu, veli mi, eğitim mi, tableti satanlar mı…????
06 Şubat 2012 Pazartesi 08:34
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)