Çocuğumuza problem çözmeyi öğretelim - 3 |
07 Aralık 2009 Pazartesi |
aercan@bursahakimiyet.com.tr |
Önceki yazılarımda çocuklarımıza evde yardımcı olmanın onların okul başarıları için çok önemli olduğuna değinirken, demiştim ki: “Onlara problem çözmeyi öğretelim.”
Yaşam boyu kendi ayakları üzerinde durabilmeleri için bu, onlara verebileceğimiz en büyük miras olur. Yine önceki yazılarımda, onlara yardımcı olmayı, söylediklerimizi yapmalarını istemeyle karıştırdığımıza değinmiştim. Bu yardımcı olma öyle bir hal alıyor ki ayrı şehirlerde otursak bile Üstün Dökmen’ in deyimiyle onlara “suflörlü yaşam” sunmaya devam ediyoruz. Onlara “gönülden güle güle” diyemiyoruz. Attıkları her adımdan, günlük yaşantılarındaki tüm detaylardan, nerdeyse aldıkları nefese kadar ne yapıyorlarsa öğrenmek istiyor, yardımcı olalım derken kendi isteklerimiz doğrultusunda davranmalarını neden oluyoruz. Büyümüş birer birey olmalarını, belki de artık bize eskisi kadar ihtiyaçları kalmadığını kabullenemiyoruz. Bunun temeli ilkokulda, ortaokulda ödevlerine yardımcı olmak, üniversitedeki sorunlarını çözmeye kadar uzanıyor. Onun için şimdi ne kadar erken kendimizi bu konuda eğitir, onlara bu bilinçle destek olursak, o kadar iş ve özel yaşamlarında başarılı çocuklar yetiştirmiş oluruz. Bu hafta ele almadığımız problem çözme yöntemlerinden bir diğerine değineceğim, “Kavramaya Yönelik Davranışlar” İnsanın uyum yetenekleri arasında en zor olanı “akıl yürütme”dir. Akıl yürütmek en yapıcı olan bir düşünce tarzıdır; yani insanın daha önce edinmiş olduğu tecrübelerini, birleştirerek yeniden düzene koyması demektir. O halde akıl yürütme, problem çözmede bir araç olduğu gibi bir öğrenme yoludur da. Zihinde yapılan bu işi analiz edersek aşağıdaki gibi bazı bölümlerden ibaret olduğunu görürüz. l Problemin çözülmesi için bilgilerin toplanması; yani belirli bir amaç için eski tecrübeler arasından gerekli olanları seçmek, l Aralarındaki ilişkileri görebilmek, l Araçları, belirlenmiş amaçlara göre kullanabilmek. Bu öyle bir süreçtir ki sonunda bir anlayış, bir aydınlanma, bir kavrayış meydana gelir. Bazen bu adımlar çok süratli olarak atıldığı için bu kavramanın ani olduğu, durumun birdenbire kavranıldığı zannedilebilir. Örneğin bir matematik problemi üzerinde çalışır, çalışır bir türlü çözemezsiniz. Problemin çeşitli bölümleri arasındaki ilişkileri bir türlü göremezsiniz. Fakat birdenbire “Hah, buldum ne kolaymış!” dediğiniz olur. Bazen bu ani gibi görünen kavrayışlar zihnimizin soyutlama ve genellemeleriyle, eski tecrübelerden edinmiş olduğumuz kavramlar arasındaki ilişkileri görmek sayesinde gerçekleşir. Okullardaki toplantılarda, başarısızlık nedenleri üzerinde tartışılırken hep bir önceki yıla, öğretmene göndermeler yapılır. Aslına bakılırsa haksız değildir. Zira ilkokul birinci sınıfta okuyan çocuk, bir derste bilgi anlamında tecrübe edinememişse ikinci sınıfta yeni konularla ilgili bağlantıları kuramaz, yeni bilgileri kavrayamaz. Ben dersine girdiğim sınıflarda, ilk derslerde bir önceki yıla ait bilgileri soru cevap ya da başka yöntemlerle taradığım zaman öğretmenin o yılı boş ya da belli bir çalışma içinde geçirip geçirmediğini rahatlıkla görebilirdim. Yeni bilgileri vermeden önce bir önceki yılın boşluklarını doldurur, sonra yeni sınıfın yeni konularına geçerdim ki bir sonraki yıl, öğrenci dershanede, özel derslerde o eksikleri tamamlayacağım diye zaman ve para harcamasın. Yine inandığım bir prensip de o dersi alan öğretmen, üç yıl veya dört yıl aldığı sınıfı götürmesidir. Özellikle lisede, ortaokuldan gelen kendi dersiyle ilgili eksiklikleri tamamlayıp öğretebilsin. Böylece öğretmenin performansı da sınav sonuçlarıyla ortaya çıksın. Bunu bir şans olarak gören anlayışlar da olabilir. Yani “iyi” bir öğretmene düşerse iyi de öyle olmazsa çocuklara yazık değil mi? Tezi de gelebilir. O zaman tüm öğretmenlerin “iyi” olması için bakanlık, il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri elbette okullar, öğretmenlerin yeterli donanıma sahip olmaları ile ilgili çalışmaları yapmak zorundadırlar. Onları eleyerek ya da değişik çalışmalarla tüm öğretmenlerin aynı performansı göstermelerini sağlamalıdırlar. Yoksa her geçen yıl, “yazık olan çocuk” sayısı artacaktır. Eğitim, öğretim, okul öyle hafife alınacak konular değildir… |
9 Eylül 2011 Cuma
Çocuğumuza problem çözmeyi öğretelim-3
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder