Genç olmak |
18 Mayıs 2009 Pazartesi |
aercan@bursahakimiyet.com.tr |
Hem çok güzeldir genç olmak hem çok zor…
Her şeyi biliyorsun gibidir, hiçbir şey bilmediğini görüverirsin gençken…
Ergenlik dönemiyle başlayan ruhsal, fiziksel ve psikolojik değişikler, gençlik döneminde bu değişimle gelen yeni becerilerin, özelliklerin pekiştirildiği, kullanıma daha çok girdiği ve yerini bulduğu;
Hayata yönelik hazırlıkların sürdüğü; ama henüz tamamlanmadığı, çok özel bir dönemdir.
Lise hayatı da bu dönemin en yoğun yaşandığı, bu yüzden bocalamaların çok olduğu sıralardır.
Kendilerini hayata, her türlü zorluğa hazır hissettikleri, bizim onları hazır bulmamamızı hazmedemedikleri dönem olduğu için evde aileyle, okulda öğretmenle çatışma bu yüzdendir.
Gelecekleri için hazırlıklarını tamamlamakla geçirilmesi gereken bu dönemde okullara düşen görev de çoktur.
Bu coşkuyu, heyecanı, fiziksel gücü, enerjiyi güzel işlere yöneltmek; bizler, onların bakışından hayatı anlamaya çalışırken bizim yönümüzden de onların bakmalarını sağlamak okulların, öğretmenlerin başarması gereken zor ama zorunlu görevi olmalıdır.
Gençlik, Mustafa Kemal Atatürk’ün emanet ettiği değerlerimizi, ülkemizin geleceğine ilişkin sorumluluklarının bilincine varmalarını sağlayıcı çalışmaların yapılması gereken kesimdir.
İlk okulda her olay, ”bayram” halinde gelişirken orta okulda azalmaya başlaması, lisede de neredeyse hiç kalmayan bayram ve coşkunun acaba yetkililerin “aman başımıza iş çıkmasın” anlayışından, iş yapılan yerde problem yaşanacağından kaçınması olabilir mi?
19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı özellikle büyük şehirlerde toplu gösterimlere her lisenin katılamaması, okullarda da o günün “tatil” ilan edilmesi bu özel, önemli, ülkemizin bu günlere nasıl ulaştığı bilincinin pekiştirilmesi gereken yaş grubu ihmal ediliyor.
O gün, üniversite sınavı hazırlığı olan gençler bu çalışmaların dışında tutulabilir.
Daha önceki yıllarda o coşkuyu yaşadıkları için bir kayıp da sayılmaz.
Ben lise hayatı boyunca 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramının heyecanını yaşayamayan gençlerimizi biliyorum.
Bu günün gençlerini, gelecekte kendilerinden hesap soracak nesillere karşı sorumluluklarının bilincinde yetiştirmek görevimiz değil mi?
Tevfik Fikret;
“Kutsi birer misal-i vatandır…Vatan gayur
“Kutsi birer misal-i vatandır…Vatan gayur
İnsanların omuzları üstünde yükselir.
Gençler, bütün ümmid-i vatan şimdi sizdedir,
Her şey sizin, vatan da sizin, her şeref sizin
… diyerek gençliğin ne denli önemli olduğunu söylerken, ona geleceğin sorumluluğunu verirken; Nazım Hikmet de 1920 yılının Aralık ayında İstanbul’un işgali ve Mütareke döneminin üzüntüsünü “Yıkılan bir yurdun harabesinde öten baykuşlar” diyerek dile getirir zor yılları.
O da gençliğe
“Git bugün o ıssız yollarda ağla
“Git bugün o ıssız yollarda ağla
Dört yıldır can verirken ilk
Bak bugün mukaddes duygularınla
Sana sus derlerken… Haykır! Ey gençlik
…diyerek görev ve sorumluluk vermemiş miydi?
Bu dizeleri, duyguları, sözcüklerdeki yurt sevgisini, gençliğe verilen önemi sadece Edebiyat dersinin süresi içinde mi kalmalı?
Günümüzün koşulları içinde gençlerimize olan güvenimizi, sorumluluk duygularının geliştirilmesi için başta Edebiyat öğretmenleri olmak üzere tüm öğretmenlerimiz el ele vererek okulda güzel etkinlikler yapılamaz mı?
İşte o zaman “Bütün millet ve bütün memleket evlatlarını sportmen yapmak için sarf olunan mesainin ehemmiyet ve kutsiyeti aynı derecede kıymetli ve mühimdir” diyen gerçek ve ebedi liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün birinci vazifesinin Türk istiklal ve cumhuriyetini ilelebet koruma ve savunma olduğunu söylediği gençlerimize bu görevi yerine getirebilmelerini sağlayan donanımı ve fırsatı da vermiş olmaz mıyız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder