10 Eylül 2011 Cumartesi

Gençlerin ödevleri


Gençlerin ödevleri


17 Mayıs 2010 Pazartesi
aercan@bursahakimiyet.com.tr

Gençlerin ödevleri Bu ülke, isimsiz kahramanlarımız tarafında size emanet edildi sevgili gençler!.
Sizler, bu emaneti ne kadar koruyabilirsiniz, bu ülkeye olan borcunuzu ne kadar ödeyebilirsiniz, görevinizi ne kadar yerine getirebilirsiniz, ödevinizin farkında ne kadar olabilirsiniz?… Bütün bunları görmek zor.
Çok net görebildiğim bir nokta var ki daha şimdiden öğretmenlerinizin verdiği ödevleri, annelerinize, babalarınıza, marangozlara, internet kafe işletmecilerine devrettiğinizdir.
Bursa hakimiyet’in İHA kaynaklı 9.5.2010 tarihli haberinde; bir velinin yeni müfredatta yer alan performans ödevlerinden haklı olarak şikayet ederken, internet kafe işletmecisinin araştırmayı yapıp kes yapıştırlarla nasıl proje hazırladığını, bir ustanın yapabileceği, profesyonel araçlara gereksinim duyulacak nitelikte ödevler verilmesine ilişkin çok acı bir duruma değinilmiş.
Bu haberin içeriğini iki bölümde ele almak gerekirse, birincisi, kendisi araştırma yapamayacak kadar "yoğun" olan çocuğun bu görevi veliye vermesi, velinin de bunu işletmeciye devretmesi.
İkincisi, ödevin araç, gereç ve beceri açısından bırakın çocuğu, veliyi de aşması, velinin de bunu marangoza devretmesi.
Buradaki kişilerin tutumları çeşitli yönlerden eleştirilebilir; ama asıl eleştirilmesi gereken o ödevlerin yapılması için çocuğun seviyesine, becerisine, zamanına, araç ve gereç özelliklerine dikkat etmeden çocuğa veren öğretmendir.
19.01.2009 tarihli yazımda, öğretmen tarafından verilen ödevin nasıl olması gerektiğine şöyle değinmiştim: "Çocukları yaratıcılığa götürmeyen, onları otomatikleştiren bir çalışmanın ödev değeri yoktur. Örneğin "…. Bir yazıyı veya resmi ya da bir haritayı kopya ettirmek ev ödevi olamaz. Ev ödevinde bir gözlem, inceleme, araştırma, ölçme… gibi "çözümleme" sonra da bunlardan anlamlı sonuçlar çıkarma, öğrencinin seviyesine göre olumlu bir eser ortaya çıkarma, gibi "sentez" yapmak esastır. Ev ödevi olarak çeşitli ders kitapları, romanlar, öyküler, şiirler, gazeteler … okunabilir, bunlar çocukların yaşamında heyecanın oluşmasını ve öğrenmenin zevkli yanının ortaya çıkmasını sağlar. Bunlardan elde ettikleri bilgilerle yeni açılımlar kazanabilirler, bunları da birbirlerine anlatarak başkalarının da yaşantılarının zenginleşmesine yardım edebilirler. Ders kitaplarındaki soruları yanıtlamanın dışına çıkamayıp çocukları az önce sözünü ettiğim etkinliklere götüremeyen öğretmen arkadaşlarımızın ödev verirken dikkate alması gereken bir konudur bu."
İster günlük çalışmayı içeren bir ödev olsun, ister yıllık çalışmayı gerektiren "proje" ya da "performans" denilen bir ödev olsun hepsi evde yapılan ödevlerdir.
Öğretmen, yukarıda sözü edilen "ödev niteliklerine" uymak zorundadır.
"Ödev vermekle" ilgili olarak kendini yetiştirmek, donanımını artırmak zorundadır.
Müfredat, öğretmene pek çok proje sunabilir, bunun hepsini her hafta, her ay, yaptırmak gibi zorunluluğu yoktur. Her ilin, okulun, sınıfın, öğrencinin koşullarına uygun olanları seçip öğrenciye vermektir esas olan.
Başkasının yaptığı bir ödevin, çocuğun yaşantısına katacağı zenginlik, gelişim ne olabilir? Olsa olsa kazandığı "zayıf almamak için ödevini, projesini başkasına yaptırmak, kendi yapmış gibi sınıfa getirmek, bundan utanç duymamak, herkes aynı durumda olduğu için ona normal bir davranışmış gibi gelmesi, sorumluluk duygusunu geliştirmemek… gibi" çok yanlış davranışlar olabilir.
Öğrenciye hiçbir şey kazandırmayan, hatta "kötü" diyebileceğimiz davranışlar kazandıran, çocuğun yapamayacağını, seviyesini bilen bir öğretmen, bu tarz ödevleri niye verir? Bilmiyorsa o zaten suç değil midir?
Sene sonundaki sergide, şenliklerde idareye, patronlara karşı "Bakın en çok ben çalıştım!" mesajını mı verecek?
Böyle bir bakış, bir öğretmene yakışır mı? Yanlışların öğrenildiği, uygulandığı yerin "okul" olması çok acı bir durumdur.
Pek çok eleştirilecek yönü olsa da müfredatın çıkış noktası, veli ve çocuğun birlikte zaman geçirmelerini sağlamak, veliyi okul çalışmalarının içine çekmek, okulla yakınlaştırmak… gibi iyi, Avrupai niyetler taşıyabilir.
Ne var ki müfredatın, sınıf programları, mevcutları, okulların şartları, öğretmen kalitesi, öğrenci profili, gibi ülkesel özelliklerinin dikkate alınmaması, ülkesinin bu gerçeklerinden uzak kişilerce hazırlanmış olması, uygulamada, gerçek yaşamda haklı olarak gazetelere haber olabilir.
Ne olur, kişisel çıkarlarımızdan sıyrılalım, bu ülkeye yakışacak erdemli, iyi ahlaklı gençler yetiştirelim.
Yoksa bugün performans, proje, ev ödevini başkasına yaptırmayı öğrenen çocuklarımız, gençlerimiz; yarın ülkemizle ilgili ödevlerini kimlere devrederler dersiniz?….
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramınız kutlu olsun……

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder