9 Eylül 2011 Cuma

Öğrenci korkmalı mı?


Öğrenci korkmalı mı?


22 Mart 2010 Pazartesi
aercan@bursahakimiyet.com.tr

Öğrenci korkmalı mı? Yıllar önce, öğleden sonraki bir derste, öğrencilerime "dizin, kaynak, önsöz…" gibi, bir kitabı okumaya başlamadan önce, o bölümlerden nasıl yararlanmak gerektiğini anlattığım bir dersti.
Kucak dolusu kitabı sınıfa dağıtmış, anlattıklarımı uyguluyorlar, inceliyorlar, bana sorular soruyorlardı.
Çocukların ilgili, dikkatli olmasından; konunun amacına uygun bir ders işlenmesinden dolayı iç huzuru yaşıyordum.
Dersin grup çalışması ve öğleden sonra olmasından, bana sorular da sorulmasından kaynaklanan canlı, hafif gürültülü ama konu dışı hiçbir konuşmanın geçmediği, öğrendiklerini gördüğüm, mutlu olduğum tam istediğim gibi bir dersti.
Zilin çalmasına yakın, son birkaç dakikada sormadan edemedim "Geçen gün kapınız açık olduğu için, geçerken gördüm, içerden "çıt" bile çıkmıyordu. Hepiniz heykel gibi oturmuştunuz. Nasıl oluyor bu? "
Cevap beni çok şaşırttı. "Öğretmenim, dinlemediğimiz zaman Almanca öğretmeni çok fena dövüyor, valla korkumuzdan sesimizi değil; nefesimizi çıkaramıyoruz… dinliyor gibi yapıyoruz; ama hiçbir şey anlamıyoruz…"
"Siz dövmediğiniz için daha rahat ders yapıyoruz; ama iyi anlıyoruz."
O yıllarda "dayak cennetten çıkmaydı." Velilerimiz, bilgisine, ilgisine güvendiği öğretmenlere, okula çocuğu için en iyisi olsun, okusun da adam olsun diye "etini de kemiğini de" teslim ederdi!
Şiddet, hiçbir ortamda, hiçbir dönemde sebep ne olursa olsun onaylanacak, hoş görülecek bir davranış değildir.
Ne yazık ki yıllarca okullarımızda, eğitimin en etkili aracı olarak yerini hep aldı. Hala çoğu ailede olduğu gibi…
Daha sonra televizyonlarda sıkça ele alınması, uzmanların, sevilen, beğenilen kişilerin şiddetin yanlışlığını anlatması etkili oldu.
Şiddete eğilimli bu eğitimciler, haber bültenlerinde yer almaya başladıkça, insanların en önemli iletişiminin konuşma olduğu bilinci yayıldı, veliler de çocuklarını bu anlamda korumaya aldı.
Elbette bu arada mesleğimize olan güven de azalmaya başladı.
Bu defa velilerimiz, öğretmeni haklı haksız, bilir bilmez eleştirmeye başladı.
Evde öğretmenlerle ilgili söylenen sözler, çocuklarımızı da etkiledi, öğretmene "saygı"da kusurlar başladı.
Bu defa öğretmenin gözüne baka baka ders esnasında telefonla konuşmalar, su içmeler, aynaya bakmalar… başladı.
Öğretmenlerin sabrı yetmemeye, veli öğretmeni suçlamaya, idare ortayı bulmakta zorlanmaya başladı.
Nedense bizim insanımız bir türlü "normal"i yakalayamıyor, doğruyu bulmakta zorlanıyor, nerede, nasıl davranması gerektiğini bilemiyor.
Durum böyle olunca çocuklar da yerinde ve zamanında davranma ile ilgili eğitimi ne evde ne okulda alamıyor.
"Korku" üzerine kurulan hiçbir yapı sağlam ve sürekli olmuyor. Korkuyla o anda dersi dinliyor, babayı dinliyor, sonrasında üzerinden o baskı kalktığında daha kötü durumlar ortaya çıkabiliyor.
Geçen haftalarda, haber kanallarında basit bir olay gibi geçti, üzerinde çok durulmadı; ama öğrencileri sıra dayağı için dizen müdür görüntüsü çok üzücü, ürkütücü ve çok da düşündürücü bir durumdu.
SORU: Ülkemiz ne zaman çağdaş bir ülke olur?
CEVAP: Korkuyla saygının karıştırılmadığı, saygılı olana korkak gözüyle bakılmadığı zaman…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder