9 Eylül 2011 Cuma

Saygı mı, korku mu?


Saygı mı, korku mu?


29 Mart 2010 Pazartesi
aercan@bursahakimiyet.com.tr

Saygı mı, korku mu? Öğrenciler, öğretmenlerinin anlattığı konuyu dinlerken “korku”yu değil; anlatana, ders dinleyen diğer arkadaşlarına saygıyı, hepsinden önemlisi okula gelme amacı olan iyi öğrenmeyi, anlamayı kendilerine ilke edinmelidirler.
İnsanımızın iyi eğitim alması, toplumumuzun gelişmesi için bunun gerekli olduğunu her zaman ve her ortamda anlatıyorum, anlatmaya da devam edeceğim.
Geçen hafta, bu konu ile ilgili çok güzel tepkiler geldi. Meğer insanlar, her alanda bu iki duygunun karıştırıldığına şahit oluyorlarmış.
Tabii ben her zaman olduğu gibi bu çok geniş kapsamlı konunun okul, öğrenci, öğretmen ayağını ele alacağım.
Geleceğin yetişkin toplumu, şimdi öğrenci olanlardan oluşacağına göre en doğru başlangıç noktası okuldur.
Bana gelen mesajlardan birinde meslektaşım şöyle diyor: “Çocukların benim dersimdeki davranışları, matematik dersindekinden çok farklı oluyor. Oysa ÖSS sınav başarısı o derste oldukça düşük. Sınıf o derste her zaman çok sessiz olur, herkes dikkatle tahtaya yazılanları yazıyor veya yanındakiyle konuşmadan öğretmeni dinliyordur. Benim dersimde daha hareketli ve canlıdırlar. Çoğu zaman sınıftan çıkan sesleri “gürültü” diye algılayıp beni hiçe sayarak sınıfıma “ne bu gürültü?” diye dalan müdürün, müdür yardımcısının öğrencilerimin önünde beni küçük düşüren davranışlarına maruz kalırım. Buna rağmen, öğrencilerim ÖSS’de yurt ve il genelinde dereceye varan başarılar kazanıyorlar. Çocuklara, idareye karşı beni zor durumda bıraktıklarını, biraz daha sessiz olmaları gerektiği konusunda uyardığım bir gün niye o derste sessiz durduklarını sordum, bana verdikleri cevap beni çok şaşırttı. Meğer öbür öğretmen disiplin kurulundaymış, çok sıkılmalarına, anlattıklarını anlamamalarına rağmen “korkularından” sessizce oturuyorlarmış.”
Meslektaşım şaşırmakta çok haklı. Çocuklarımız ya dayak korkusundan ya da disipline gideriz korkusundan ders dinliyorlarsa orada gerçekten çok büyük bir sorun var demektir.
Esas olan idarenin böyle bir durumun farkında olup olmaması.
Sınıfta gürültü olsun, ortalık birbirine girsin ya da herkes fısıltıyla da olsa birbiriyle konuşsun, dersi dinlemesin hiçbir zaman demedim, demiyorum.
Böyle bir ortam, okulun amacına, mantığına aykırı olduğu gibi öğrenmeyi engelleyen en önemli sorun olduğunu yıllarca söyledim.
Burada asıl sorun, öğrencinin dinliyor ”muş gibi” bir tavır içinde olması.
Bu yanlış tavrın öğrencinin başarısında çok etkili olduğuna dikkat çekmektir maksadım.
Evde ve okulda çocuklarımıza dinlemeyi öğretelim.
Öğrenmenin temelinin bu noktada atıldığını öğretelim.
O dersi onlara öğretme çabası içinde olan öğretmeni dinlememenin, üstelik yanındakiyle, etrafındakilerle sınıfta öğretmen yokmuş gibi tavırlarla konuşmanın ona karşı çok büyük bir “saygısızlık” olduğunu öğretelim.
“Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet; başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu” nu yani “saygı”yı öğretelim.
İlk önce okulda, sınıfta olmak üzere yaşamın her alanında evde, sokakta, bankada, sinemada, tiyatroda, otobüste, dolmuşta….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder