Okul ve toplum |
01 Mart 2010 Pazartesi |
aercan@bursahakimiyet.com.tr |
Okul, toplumun aynasıdır. Dünyanın her yerinde, tarihin her döneminde okullara bakılarak o toplumun genel özelliklerini görmek mümkündür.
Bana göre, sosyal konularda, siyasi konularda ya da sınıfta bir dersin konusunda olsun hiç fark etmez, anlatılanları, yaşananları doğru algılayabilmenin temel şartı, bilgileri, olayları bir sıra, bir plan dahilinde, sesleri yükseltmeden, kavga etmeden topluluğa anlatılmasıdır. Ülkemizde, son zamanlarda olup bitenleri, insanların anlayamamasının ya da olduğundan farklı anlamasının, kısacası kafaların karışmasının temelinde yatan sebep, olayların ve gerçek niyetlerin sırayla, program halinde anlatılmaması. Ya da programın bizlere tam olarak yansıtılmaması. Bunun sonunda da toplumda, yaşanan olaylara yönelik bir güvensizlik ortamı meydana gelmektedir. Bursalıoğlu, okulun görevlerini üç ana bölümden oluşturmuştur. Bunun ikinci maddesinde şöyle demektedir: ”Okulun politik görevi; yetiştirdiği kuşağın toplumdaki devlet sistemine bağlılık göstermesini ve liderlik yetenekleri olan öğrencilerin seçilmesi ve eğitilmesini gerçekleştirmektir.” Demek ki okulların da bir politik görevi var. O halde okulla toplumu ayrı yerlere koymak olası değil. Nasıl ki toplumun iyi, ülke çıkarlarını gözeten, donanımlı liderlere ihtiyacı varsa okulun da aynı özellikte hatta daha fazla olarak lider özellikleri taşıyan müdüre ihtiyacı vardır; çünkü okul ülkenin geleceğini oluşturan mekanizmadır. Toplumun siyasi hayatındaki düzensizlik, belirsizlik, kurumların tutarsız açıklamaları okulu, dolayısıyla öğrencilerimizi, öğretmenlerimizi, velilerimizi etkilemektedir. Bu ortamın getirdiği olumsuzlukları 11 Nisan'da ÖSS'ye girecek öğrencilerimizin yaşaması gerekmiyor. Öğretmenleri olarak bizler, öğrencilere moral vermeye, onları motive etmeye ne kadar çalışsak da zaten var olan “Acaba kazanabilir miyim? Puanım ne kadar gelir? Benim için bu kadar masraf eden aileme layık olacak bir başarı gösterebilir miyim?..” gibi iç dünyalarında kopan kaygı ve korku fırtınaları yetkililerce dindirilmeye çalışılmalı. Üç günde bir değişik kurumlardan gelen farklı açıklamalarla bu kaygıları artırmaya kimsenin hakkı yok. “Bizde plan, “z” ye kadar var” deyip ısrarla, yeni katsayı hesaplamalarıyla umutları bir yakıp bir söndürmeye de hakları yok… Bana eksiklerini tamamlamak için gelen öğrencilerimin gözlerinde çaresiz, ürkek, umut ışığı sönmüş,”acaba yarın ne olacak?” diye soran bakışları görmek beni çok üzüyor. Biz, öğrencilerimizi sınava tam bir moral ve bilgi desteği ile girmelerini sağlamaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de eğitimcilerin birleştiği: “Öğrencilerin önceki eğitim geçmişine bakılmaksızın, bilgi ve becerilerinin geliştirilmesi ve sonraki eğitim yaşamına hazır hale getirilmesi bütün öğretmenlerin en önemli görevidir.” anlayışından hareketle bu en önemli görevi yerine getiriyoruz. Umarım her alanda “sorumluluk duygusu” hakim olur!… |
9 Eylül 2011 Cuma
Okul ve toplum
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder